Devlete Açılacak Tazminat Davalarında Maliye Hazinesi Hasım Gösterilir

Kategori: Tazminat Hukuku Yorumlar: 0

Devlete karşı yöneltilen tazminat davalarında yasal hasım Maliye Hazinesidir.

DAVA : 1. Taraflar arasındaki “Tazminat” davasından dolayı Yargıtay 7. Hukuk Dairesince ilk derece mahkemesi sıfatıyla yapılan yargılama sonunda, davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle reddine karar verilmiştir.

2. Karar davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

KARAR : I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı vekili Eskişehir 3. Asliye Hukuk Mahkemesine sunduğu dava dilekçesinde; müvekkilinin maliki olduğu Eskişehir ili Merkez ilçesi Muttalip köyü 4885 parsel sayılı taşınmaz hakkında Eskişehir 3. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2008/1845 E., 2009/727 K. sayılı kararı ile ortaklığın satış suretiyle giderilmesine dair karar verildikten sonra bu taşınmazın satıldığını ve tapuda tescilinin yapıldığını, ancak bahsi geçen dosyadaki muris … ile müvekkili arasında isim benzerliği olması nedeniyle yanlışlığa sebebiyet verildiğini, müvekkiline ait taşınmazın davacıların murisine ait olmadığını, bu nedenle sehven satış yapıldığını, yanlış açılan dava ve yargılama sebebiyle müvekkiline ait taşınmazın haksız olarak satıldığından müvekkilinin zarara uğradığını, davanın belirsiz alacak davası olduğunu ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 10.000TL tazminatın davalı Adalet Bakanlığından tahsilini talep etmiş; 28.05.2018 tarihli ıslah dilekçesi ile taleplerini 49.336,26TL artırarak 59.336,26TL’nin satış tarihinden itibaren yasal faizi ile tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı:

5. Davalı Adalet Bakanlığı vekili cevap dilekçesinde; öncelikle müvekkilinin husumetinin bulunmadığını, davanın süresinde açılmadığını, eldeki davanın belirlenebilir olduğunu, ilgili mevzuatta aranan yasal şartların oluşmadığını ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.

Görevsizlik Kararı:

6. Eskişehir 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 25.09.2018 tarihli ve 2017/532 E., 2018/871 K. sayılı kararı ile; davanın kabulü ile 59.336,26TL maddi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmiştir.

7. Eskişehir 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulması üzerine Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 25. Hukuk Dairesinin 17.03.2020 tarihli ve 2019/425 E., 2020/599 K. sayılı kararı ile; dava tarihi itibariyle yürürlükte olan HMK’nın 47. maddesi gereğince ilk derece mahkemesi hâkiminin hukukî sorumluluğuna dayalı olarak Devlet aleyhinde Yargıtay ilgili hukuk dairesinde davanın açılması gerektiği, ilk derece mahkemesince görevsizlik kararı verilmesi gerekirken işin esasına girilerek davanın kabulüne karar verilmesinin isabetsiz olduğu gerekçesiyle davalının istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren Eskişehir 3. Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.

8. Eskişehir 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 04.12.2020 tarihli ve 2020/188 E., 2020/397 K. sayılı kararı ile; tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde HMK’nın 47. maddesi gereğince mahkemenin görevsiz olduğu gerekçesiyle davanın göreve ilişkin dava şartı noksanlığı bulunduğundan usulden reddine, davacı tarafından başvurulması hâlinde dosyanın görevli ve yetkili Yargıtayın ilgili dairesine gönderilmesine, başvurmadığı takdirde davanın açılmamış sayılmasına karar verileceğine karar verilmiştir.

9. Davacı vekilinin dosyanın görevli ve yetkili Yargıtay 4. Hukuk Dairesine (İlk Derece Mahkemesi sıfatıyla) gönderilmesini talep etmesi üzerine Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin (İlk Derece Mahkemesi sıfatıyla) 24.02.2021 tarihli ve 2021/15 E., 2021/20 K. sayılı kararı ile; “…Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulu’nun 23/01/2020 tarih ve 2020/1 sayılı kararı uyarınca, ortaklığın giderilmesi istemine ilişkin olarak verilen hükmün ve kararların temyiz inceleme görevi Yargıtay 14. Hukuk Dairesi’ne ait olup, HKM.nun 47. maddesindeki düzenleme de dikkate alındığında eldeki davada ilk derece mahkemesi sıfatıyla yargılama yapma görevi Yargıtay 14. Hukuk Dairesi’ne aittir. Bu nedenle dava dilekçesinin görevsizlik nedeniyle usulden reddine karar verilmesi gerekir…” gerekçesiyle davanın görevsizlik nedeniyle usulden reddine, karar kesinleştiğinde ve süresi içinde talep hâlinde dosyanın görevli Yargıtay 14. Hukuk Dairesine gönderilmesine karar verilmiştir.

10. Yargıtay 14. Hukuk Dairesince davacı vekilinin dosyanın görevli ve yetkili Yargıtay 14. Hukuk Dairesine (İlk Derece Mahkemesi sıfatıyla) gönderilmesini talep ettiğini belirtilerek dava dilekçesi ve görevsizlik kararları ekli cevap dilekçesini ve varsa karşı dava dilekçesini sunması aksi hâlde dava dilekçesindeki vakıaları inkâr etmiş sayılacağına dair ihtarlı olarak davalı … Hazinesine 06.07.2021 tarihinde tebligat yapılması üzerine Maliye Hazinesi vekili 29.07.2021 havale tarihli cevap dilekçesinde; davanın süresinde açılmadığını, müvekkili aleyhine usulüne uygun açılmış tazminat davası bulunmadığını, davalı Adalet Bakanlığı aleyhine açılan eldeki davanın müvekkili aleyhine dönüştürülemeyeceğini, bu nedenle davalı Adalet Bakanlığı hakkındaki davanın husumet yokluğundan reddine karar verilmesi gerektiğini, müvekkiline delillerin tebliğ edilmediğini, belirsiz alacak davası açılamayacağını, HMK’nın 46. maddesinde belirtilen koşulların mevcut olmadığını, davacının müvekkilinden talep edebileceği bir zararının bulunmadığını, davacının ancak Eskişehir 3. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2008/1845 E. sayılı dosyasındaki taraflardan sahtecilik eylemine dayalı olarak varsa zararının tazminini talep edebileceğini, illiyet bağını kesen eylem nedeniyle müvekkilinden tazminat talep edilmesinin mümkün olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

Özel Daire Kararı:

11. Dosyanın gönderildiği Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin 01.03.2022 tarihli ve 2021/3 E., 2022/1 K. sayılı kararı ile; “..Dava, HMK’nın 46. maddesi uyarınca hakimlerin hukuki sorumluluğuna dayalı tazminat istemine ilişkindir.

Davada, davacı kendisine ait taşınmazın yanlışlıkla tarafı olmadığı ortaklığın giderilmesi davasına konu edilerek satıldığı iddiasına dayanmış ve zararın tazminini istemiştir.

Davacı vekili dava dilekçesinde T.C. Adalet Bakanlığı’nı hasım olarak göstermiş daha sonra bu kabil davaların ancak Hazine aleyhine açılabileceğini gerekçe göstererek iradi taraf değişikliği talebinde bulunmuş ise de, davalı taraf, davacı tarafın iradi taraf değişikliği talebini kabul etmediklerini vurgulamıştır.

Tarafta iradi değişiklik 6100 sayılı HMK’nın 124. maddesinde düzenlenmiştir. Bu maddeye göre;”Bir davada taraf değişikliği ancak karşı tarafın açık rızasıyla mümkündür.

Bu konuda kanunlarda yer alan özel hükümler saklıdır.

Ancak maddi bir hatadan kaynaklanan veya dürüstlük kuralına aykırı olmayan taraf değişlikliği talebi karşı tarafın rızası aranmaksızın hakim tarafından kabul edilir” şeklindedir.

Bu madde metnine göre tarafta iradi değişiklik ancak karşı tarafın açık rızası ile ya da maddi bir hatadan kaynaklanıyorsa karşı tarafın rızası aranmaksızın kabul edilebilir.

Somut uyuşmazlıkta, yukarıdaki açıklamalar ışığında HMK’nın 124. maddesindeki iradi taraf değişikliği koşullarının gerçekleştiğinden söz edilemeyeceğinden Dairemizce davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle reddine karar verilmiş ve aşağıdaki hüküm kurulmuştur.

HÜKÜM : Yukarıda açıklanan gerekçelerle;

1-Davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle REDDİNE,

2-Davacıdan peşin alınan 170,78 TL ve ıslah dilekçesi ile yatırılan 850,00 TL olmak üzere toplam 1.020,78 TL harçtan alınması gereken 124,00 TL’nin mahsubu ile kalan 896,78 TL’nin istek halinde davacıya iadesine,

3-Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 13/2. maddesi gereğince 7.425,00 TL maktu vekalet ücretinin, davacıdan alınıp kendisini vekil ile temsil eden davalıya verilmesine,

4-Yapılan yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına, 6100 sayılı HMK’nun 333. maddesi uyarınca hükmün kesinleşmesinden sonra yatırılan avanstan kullanılmayan kısmın davacıya iadesine,

5-Davalının yaptığı yargılama gideri bulunmadığından bu konuda karar verilmesine yer olmadığına,

6-İhbar olunan tarafından dosyada herhangi bir yargılama gideri yapılmadığı anlaşıldığından bu konuda karar verilmesine yer olmadığına,” karar verilmiştir.

Kararın Temyizi:

12. Özel Daire kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. ÖN SORUN

13. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında işin esasının incelenmesinden önce, davacı vekilinin temyiz incelemesinin duruşmalı olarak yapılmasına yönelik istemi ön sorun olarak tartışılmış ve değerlendirilmiştir.

III. GEREKÇE

Ön Sorun Yönünden;

14. Ön sorun ile ilgili hususların açıklığa kavuşturulması açısından temyiz incelemesinde duruşma yapılmasına ilişkin yasal düzenlemelerin incelenmesi ve konunun adil yargılanma hakkı kapsamında irdelenmesi gereklidir.

15. 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın (Anayasa) “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin 1. fıkrasında:

“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.” hükmü yer almaktadır.

16. Anayasa’da adil yargılanma hakkının kapsamı düzenlenmediğinden bu hakkın kapsam ve içeriğinin, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) “Adil yargılanma hakkı” başlıklı 6. maddesi çerçevesinde belirlenmesi gerekir. Anılan maddeye göre, “Herkes davasının medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamaların esası konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından, kamuya açık olarak ve makul bir süre içinde görülmesini isteme hakkına sahiptir…”.

17. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının temel unsurlarından birisi de Anayasa’nın 141. maddesinde düzenlenen yargılamanın açık ve duruşmalı yapılması ilkesidir. “Duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması” kenar başlıklı 141. maddesinin 1. fıkrası :

“Mahkemelerde duruşmalar herkese açıktır. Duruşmaların bir kısmının veya tamamının kapalı yapılmasına ancak genel ahlâkın veya kamu güvenliğinin kesin olarak gerekli kıldığı hallerde karar verilebilir” şeklindedir.

18. Yargılamanın açıklığı ilkesinin amacı adli mekanizmanın işleyişini kamu denetimine açarak yargılama faaliyetinin saydamlığını güvence altına almak ve yargılamada keyfiliği önlemektir. Bu yönüyle anılan ilke hukuk devletinin en önemli gerçekleştirme araçlarından birisini oluşturur. “Duruşmalı yargılama hakkı” her türlü yargılamanın mutlaka duruşmalı yapılması zorunluluğu anlamına gelmez. Adil yargılama ilkelerine uyulmak şartıyla usul ekonomisi ve iş yükünün azaltılması gibi amaçlarla bazı yargılamaların duruşmadan istisna tutulması ve duruşma yapılmaksızın karara bağlanması anayasal hakların ihlâlini oluşturmaz. Özellikle ilk derece mahkemeleri önünde duruşmalı yargılama yapılıp karar verildikten sonra kanun yolu incelemesinin, tarafların iddia veya savunmaları yazılı olarak alındıktan sonra dosya üzerinden yapılması hâlinde adil yargılanma hakkının ihlalinden söz edilemez (Anayasa Mahkemesi, … ve diğerleri, B. No: 2014/2678, 17.11.2016, § 36; …, B. No: 2013/8049, 18.02.2016, § 80; … İnşaat Turizm Gıda Sanayi ve Tic. Ltd. Şti, B. No: 2013/2370, 11.12.2014, § 23; …, B. No: 2013/664, 17.9.2013, § 32).

19. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasında “aleni yargılama” hakkının tanınması, zorunlu olarak “sözlü yargılama” hakkını da içerir. Bununla birlikte AİHS’nin bu maddesinde yer alan söz konusu yükümlülük mutlak değildir (Anayasa Mahkemesi, …, B. No: 2013/9748, 07.01.2016, § 44). Yargılamada, tarafların şüpheye yer vermeyecek şekilde bu haklarından vazgeçmesi ve kamu yararının sözlü yargılama yapılmasını gerekli kıldığı bir durumun bulunmaması hâlinde duruşma yapılmayabilir. Vazgeçmenin, açıkça veya zımnen yapılması mümkündür. Duruşma yapılmasına ilişkin talebin sürdürülmemesi ya da hiç ileri sürülmemesi, zımnen vazgeçmeye örnek gösterilebilir. Bunun yanında dava dosyası ve tarafların yazılı görüşleri temelinde yeterince çözülemeyen hukukî ve olgusal herhangi bir sorunla karşılaşılmaması örneğinde olduğu gibi yargılamanın istisnai koşulları da duruşma yapılmasını gerektirmeyebilir (… kararı, § 46). (Benzer yöndeki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararları için bkz. Blom/İsveç, B. No:28338/95, 14.3.2000; … Turizm Taşımacılık Tekstil Gıda San ve Tic. Ltd. Şti/Türkiye ve diğer 7 başvuru, B. No:40988/06, 2.7.2013).

20. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ayrıca özellikle inandırıcılık sorunu taşımayan, karmaşık olmayan veya olaylarla ilgili hiçbir tartışmanın bulunmadığı, oldukça teknik davalar ile mahkemelerin tarafların sunduğu görüşlere ve diğer belgelere dayanarak, adil ve makul bir biçimde karar verebilecekleri davalar için duruşma yapılmasının gerekli olmayabileceğini belirtmiştir (Jussila/Finlandiya, § 41, Döry/İsveç, B. No:28394/95, 12.11.2002, § 37, Mehmet Emin Şimşek/Türkiye, B. No: 5488/05, 28.2.2012, § 30). (…, kararı, § 47).

21. Temyiz yolunda, hüküm mahkemesinin kararı sadece hukuka uygunluk bakımından inceleme konusu yapılabilir. Yargıtay, istinaf mahkemesi gibi, bir vakıa, tahkikat ve yargılama mahkemesi değildir. Temyiz yolunda, hüküm mahkemesinin kararı incelenerek, hüküm mahkemesine bildirilmiş olan vakıaların usulüne uygun biçimde incelenip incelenmediği, özellikle o vakıalara kanunların (hukukun) doğru uygulanıp uygulanmadığı kontrol edilir.

22. Nitekim Anayasa Mahkemesi de bireysel başvuru yoluyla önüne gelen davalarda verdiği, … ve diğerleri, B. No: 2014/2678, 17.11.2016; …, B. No: 2013/8049, 18.02.2016; …, B. No: 2013/9748, 07.01.2016; … İnşaat Turizm Gıda Sanayi ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2013/2370, 11.12.2014; …, B. No: 2013/664, 17.09.2013 kararlarında, başvurucuların duruşma talepleri bulunmasına rağmen dosya üzerinden inceleme yapılmasının adil yargılanma hakkının ve bu kapsamda aleni yargılama hakkının ihlali niteliğinde olduğu yönündeki başvurularının “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar vermiştir.

23. Yukarıda yapılan açıklamalar ve özellikle temyiz yolunda yeni vakıa ve delillerin Yargıtay tarafından incelenemeyecek olması karşısında, duruşma isteminin reddi kararlarının hak ihlali olarak değerlendirilmesi mümkün görülmemektedir.

24. Aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 18.05.2021 tarihli ve 2017/12-2540 E., 2021/571 K.; 17.09.2019 tarihli ve 2019/4-60 E., 2019/879 K.; 22.11.2017 tarihli ve 2016/11-1239 E., 2017/1398 K. ve 22.11.2017 tarihli ve 2017/8-2835 E., 2017/1399 K. sayılı kararlarında da benimsenmiştir.

25. Somut olayda dava, HMK’nın 46. maddesine dayalı tazminat istemine ilişkin olup karmaşık bir dava türü olmadığı gibi verilen karara karşı temyiz istemleri için taraflara başvuru olanağı tanınmış, temyiz dilekçesinin bir örneği cevap hakkı için karşı tarafa tebliğ edilmiştir.

26. Hâkimlerin sorumluluğunu düzenleyen ve eldeki davanın dayanağı olan HMK’nın 46 ve devamı maddeleri gereğince, Dairelerin ilk derece mahkemesi sıfatıyla karar verdiği ve temyiz incelemesini Hukuk Genel Kurulunun yaptığı işlerde duruşmalı olarak temyiz incelemesi yapılacağı konusunda açık bir düzenleme yer almamaktadır. Ayrıca Yargıtay Kanunu’nda da bu işlerin temyizinin duruşmalı olarak inceleneceği konusunda açık bir hükme yer verilmemiştir.

27. Şu durumda, Hukuk Genel Kurulunun ağırlıklı işini oluşturan direnme kararlarının dâhi temyiz incelemelerinin açıklanan nedenlerle duruşmalı yapılamayacağı öngörülmüşken diğer işlerinin duruşmalı yapılacağını kabule olanak verecek yasal bir düzenleme ve gereklilik bulunmadığı açıktır. Bu nedenle Hukuk Genel Kurulunun incelemesine tabi işlerde ayrık ve açık bir düzenleme olmadığı sürece duruşmalı inceleme yapılması olanaklı görülmemektedir.

28. Bu nedenle davacı vekilinin duruşma isteğinin reddine oy birliğiyle karar verildikten sonra işin esasının incelenmesine geçilmiştir.

Esas Yönünden;

29. Dava, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 46. maddesine dayalı tazminat istemine ilişkindir.

30. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun HMK’nın 46. maddesi; “(1) Hâkimlerin yargılama faaliyetinden dolayı aşağıdaki sebeplere dayanılarak Devlet aleyhine tazminat davası açılabilir:

a) Kayırma veya taraf tutma yahut taraflardan birine olan kin veya düşmanlık sebebiyle hukuka aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması.

b) Sağlanan veya vaat edilen bir menfaat sebebiyle kanuna aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması.

c) Farklı bir anlam yüklenemeyecek kadar açık ve kesin bir kanun hükmüne aykırı karar veya hüküm verilmiş olması.

ç) Duruşma tutanağında mevcut olmayan bir sebebe dayanılarak hüküm verilmiş olması.

d) Duruşma tutanakları ile hüküm veya kararların değiştirilmiş yahut tahrif edilmiş veya söylenmeyen bir sözün hüküm ya da karara etkili olacak şekilde söylenmiş gibi gösterilmiş ve buna dayanılarak hüküm verilmiş olması.

e) Hakkın yerine getirilmesinden kaçınılmış olması.” düzenlemesi bulunmaktadır.

31. Madde metninden de anlaşılacağı üzere HMK, hukuk hâkimlerinin yargılama faaliyetinden dolayı (hâkimler aleyhine değil) Devlet aleyhine tazminat davası açılması sistemini benimsemiştir (Kuru, Baki: Medeni Usul Hukuku El Kitabı, C II, Ankara 2020, s.1797 vd.).

32. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 46. maddesinin genel gerekçesinde de “1086 sayılı Kanunun 573–576 ncı maddelerinde düzenlenen hâkimin kusurlu davranışlarından, ilk etapta Devletin sorumlu tutulamayacağı, hâkimin şahsen sorumlu tutulması gerektiği yönündeki esastan ayrılınmış ve karşılaştırmalı hukuk da nazara alınarak, hâkimin yargılama faaliyeti esnasında vermiş olduğu zararlardan, ilk plânda Devlete karşı tazminat davası açılması esası kabul edilmiştir. Devlet, daha sonra kusurlu hâkime rücu edebilecektir. Böyle bir düzenleme ile hâkimlerin hukukî sorumluluğuna ilişkin durum, idarenin memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri eylem ve yaptıkları işlemlerden birinci derecede Devleti sorumlu tutan ve daha sonra da Devletin sorumlu kişiye rücu etmesini kabul eden, Anayasanın 129 uncu maddesinin beşinci fıkrası hükmüne de uygundur.” denilmektedir.

33. Görüldüğü üzere davanın niteliği gereği eldeki davada Maliye Hazinesi yasal hasım konumundadır. Bu itibarla hâkimlerin yargılama faaliyetinden dolayı tazminat davası kim aleyhine açılırsa açılsın yasal hasım olan Maliye Hazinesinin davalı sıfatının bulunduğu kabul edilerek davaya dâhil edilmesi gerekir.

34. Somut olayda yargılama sırasında davalı olduğu belirtilen Adalet Bakanlığına ilişkin cevap ve beyan dilekçelerini sunan vekilin Maliye Hazinesi vekili olduğunu belirterek dilekçeleri imzaladığı ve yasal hasım olan Maliye Hazinesinin de davalı olarak davaya dâhil edildiği açıktır.

35. O hâlde taraf teşkilinin sağlandığı anlaşılan eldeki davanın esasının incelenerek sonucuna göre karar verilmelidir.

36. Bu nedenle Özel Daire kararının bozulması gerekir.

SONUÇ : Açıklanan nedenlerle;

Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın yukarıda açıklanan gerekçelerle BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 28.12.2022 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir