Açığa Atılan İmzanın Kötüye Kullanılması Suçu

Kategori: Ceza Hukuku, Ceza Hukuku, Hukuki Makaleler, Yargıtay Kararları Yorumlar: 0

Kanun Metni:

TCK Madde-209

(1) Belirli bir tarzda doldurulup kullanılmak üzere kendisine teslim olunan imzalı ve kısmen veya tamamen boş bir kağıdı, verilme nedeninden farklı bir şekilde dolduran kişi, şikayet üzerine, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) İmzalı ve kısmen veya tamamen boş bir kağıdı hukuka aykırı olarak ele geçirip veya elde bulundurup da hukuki sonuç doğuracak şekilde dolduran kişi, belgede sahtecilik hükümlerine göre cezalandırılır.

Açığa imzanın kötüye kullanılması Suçu:   

  • Açığa imzanın kötüye kullanılması suçunun oluşabilmesi için;
  • Belge sahibi tarafından imzalanmış, kısmen veya tamamen boş bir belge olmalı,
  • Bu belge imza sahibinin özgür iradesi ile suçun failine teslim edilmiş olmalı,
  • Belge, suçun faili tarafından anlaşmaya aykırı olarak doldurulmuş olmalıdır.
  • Belgenin ifa kabiliyeti olmalı, belge hukuki sonuç doğuracak nitelikte olmalı

Açığa imzanın kötüye kullanılması Suçuna ilişkin Yargıtay içtihatları:

  1. YARGITAY İÇTİHADI BİRLEŞTİRME GENEL KURULU E. 1988/1 K. 1989/2 T. 24.3.1989

Yargıtayca benimsenen ilkeler ve başlıklar

  • İmzalı yazısız kağıdı sahibi zararına doldurulduğu iddiası, Hukuk Usulündeki istisnalar hariç olmak üzere tanık ile ispat edilemez.
  • Ceza yargılamasında da, senedin anlaşmaya aykırı doldurulduğu iddiası yazılı delil ile ispat edilebilir.
  • Hukuk usulündeki istisnalar hariç olmak üzere senede karşı iddianın senet ile ispat edilmesi ilke olarak benimsenmiştir.
  • Ceza yargılamasındaki Seneden karşı senet ile ispat kuralı yürürlükte olan TCK 209/1.maddesine ilişkindir. Yani sahibinin rızası ile verilmiş bir senedin varlığı durumu ile sınırlıdır. TCK 209/2 maddesinde belirtilen sendin hukuka aykırı yolla elle geçirilmesi durumunda evrakta sahtecilik suçu oluşmakta olup bu durumda her türlü delil ile ispat mümkündür.

ÖZET : CMUK.nun 255. maddesine göre, bir fiilin suç olup olmaması adi hukuka ilişkin bir sorunun çözümüne bağlı ise, ceza mahkemesi bu sorunu ceza işlerinde uygulanan serbest delil ilkesi çevresinde çözümler. Bununla beraber ceza mahkemesi, yargılamaya ara vererek hukuk davası açılması için ilgililere uygun bir süre verebilir ve hukuk mahkemesinden bu konuda bir karar çıkmasını da bekleyebilir. Ceza mahkemesi, ilgililere süre vererek hukuk mahkemesinden bir kararın çıkmasını beklediği takdirde, hukuk mahkemesi, ceza usulünde benimsenen serbest delil ilkesi hükümlerine göre değil, hukuk usulünde uygulanan istisnalar dışında senede karşı ancak senetle iddiaların ispat edilebileceği ilkesi uyarınca bir karar tesis etmek zorundadır. Bunun sonucu olarak hukuk mahkemesinin senet hakkında verdiği kararın ceza mahkemesini bağlayacağının tartışmasız olması gerekmektedir.

Her ne kadar CMUK.nun 255. maddesinde bir fiilin suç olup olmaması adi hukuka ilişkin bir sorunun çözümüne bağlı olduğu takdirde, ceza mahkemesi bu sorunu dahi ceza işlerindeki usul ve deliller için geçerli kurallara göre karar verir biçiminde ise de, bu somut uyuşmazlıkta ceza mahkemesi, bir fiilin suç olup olmamasını değil, bir hukuki işlemin, yani senet düzenlenmesi halinin suç olup olmamasını karara bağlamaktadır. Başka bir deyişle, sanık tarafından yapılan hukuki işlemin ve özellikle anlaşmaya aykırı düzenlendiği ileri sürülen senede ilişkin hukuki işlemin suç olup olmadığı incelenmektedir. Bu nedenle ceza hakimi, imzalı boş kağıdın aradaki anlaşmaya aykırı doldurulduğu iddiasının sübutunu hukuk usulünde öngörülen kuralları uygulamak suretiyle çözümlemek zorundadır.

İmzalı ve yazısız bir kağıda sahibinin zararına olarak hukukça hükmü haiz bir muamele yazıldığı veya yazdırıldığı iddiasıyla Türk Ceza Kanununun 509. maddesine dayanılarak şikayet üzerine açılan ceza davasında sanığa yüklenen bu eylem, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun cevaz verdiği ayrık durumlar dışında tanıkla isbat edilemez.

DAVA : Ordu Asliye Ceza Mahkemesi’nin 25.12.1987 gün ve 467/679 sayılı yazısında, “Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 17.3.1986 gün ve 1985/9-464 esas ve 1986/126 sayılı kararı ile Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin 24.9.1985 gün ve 1985/3520-3982; 10.4.1986 gün ve 1986/240-2335 ve yine aynı Dairenin 6.10.1986 gün ve 1986/3224-4942 sayılı, Yargıtay Altıncı Ceza Dairesi’nin 8.10.1987 gün ve 6037/8399 sayılı kararları arasında içtihat aykırılığı bulunduğu ileri sürülerek başvurulması üzerine Yargıtay 1. Başkanlık Kurulunca: “İmzalı boş senedin, sanıkla mağdur arasındaki anlaşmaya aykırı olarak doldurulduğu iddiasıyla açılan kamu davasında sanığın bu eyleminin tanıkla isbat edilip edilemeyeceği” konusunda sözü edilen kararlar arasında aykırılık bulunduğu belirtilerek, 2797 sayılı Yargıtay Kanununun 16 ve Yargıtay İç Yönetmeliğinin 14. maddeleri uyarınca konunun Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu’nda görüşülmesine,25.2.1988 gün ve 15 sayı ile karar verilmiştir.

11.11.1988 gününde toplanan Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu’nda, önce kararlar arasında aykırılık bulunup bulunmadığı ve içtihadı birleştirmeye gerek olup olmadığı sorunu üzerinde durulmuş ve aynı konuda daha önce yapılan bir başvuru da evrakla birleştirilerek 24.2.1989 günlü toplantıda sözü geçen kararlar arasında yukarıda belirtilen konuda içtihat aykırılığının bulunduğuna oybirliğiyle karar verildikten sonra esasın görüşülmesine geçilmiştir.

KARAR : Esasın incelenmesinde önce konu ile doğrudan doğruya ilgili yasa maddelerini gözden geçirmekle yarar bulunmaktadır. Bu maddeler şöyle sıralanabilir :

“Türk Ceza Kanunu madde 509- Bir kimse iade veya muayyen bir suretle istimal etmek üzere kendisine tevdi olunan imzalı ve yazısız bir kağıda sahibinin zararına olarak hukukça hükmü haiz bir muamele yazar veya yazdırır, yahut elinde bedelsiz olarak kalmış olan bir senedi istimal ederse, mutazarır olan kimsenin şikayeti üzerine üç aydan üç seneye kadar hapis ve yüzelli liradan aşağı olmamak üzere ağır para cezasına mahkum olur.

Bu imzalı ve yazısız kağıt esasen kendisine tevdi ve teslim olunmayıp da bertakrip ele geçirerek birinci fıkradaki cürmü işlemiş ise, altıncı babın üçüncü ve dördüncü fasıllarında beyan olunan ahkama göre ceza verilir.

Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu madde 255- Bir fiilin suç olup olmaması, adi hukuka müteallik bir meselenin halline bağlı ise ceza mahkemesi bu meseleyi dahi ceza işlerindeki usul ve deliller için mer’i kaidelere göre karar verir.

Bununla beraber mahkeme, muhakemeye ara ve hukuk davası açılması için alakadarlara bir mehil verebilir.

Hukuk Mahkemesinden bu bapta bir hüküm çıkmasını da bekleyebilir.

Ceza Mahkemelerinde son tahkikat esnasında suçtan zarar görevlerle sanıkların yaşlarında ceza hükümleri bakımından lüzum görülecek tashihlerin Nüfus Kanunundaki usule göre icrası ceza mahkemesine aittir. Bu bapta verilecek karar esas hükümle birlikte temyiz olunabilir.

Türk Ticaret Kanunu madde 592- Tedavüle çıkarılırken tamamen doldurulmamış bulunan bir poliçe, aradaki anlaşmalara aykırı bir şekilde doldurulursa bu anlaşmalara riayet edilmemiş olması keyfiyeti hamile karşı ileri sürülemez; meğer ki hamil poliçeyi kötü niyetle iktisap etmiş veya iktisap sırasında kendisine ağır bir kusurun isnadı mümkün bulunmuş olsun.

Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu madde 288- Bir hakkın doğumu, düşürülmesi, devri, değiştirilmesi, yenilenmesi, ertelenmesi, ikrarı ve iflası amacıyla yapılan hukuki işlemlerin, yapıldıkları zamanki miktar veya değerleri beşbin lirayı geçtiği takdirde senetle ispat olunması gerekir. Bu hukuki işlemlerin miktar veya değeri ödeme veya borçtan kurtarma ( ibra ) gibi herhangi bir sebeple beşbin liradan aşağı düşse bile senetsiz ispat olunamaz.

Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu madde 290- Senede bağlı olan her çeşit iddiaya karşı def’i olarak ileri sürülen ve senedin hüküm ve kuvvetini ortadan kaldıracak veya azaltacak nitelikte bulunan hukuki işlemler beşbin liradan az bir miktara ait olsa bile tanıkla ispat olunamaz.

Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu madde 314- Resmi ve gayri resmi her nev’i senedatın sahteliğini iddia eden kimse asıl davayı rüyet eden mahkemede bu iddiasını gerek davayı asliye gerek davayı hadise suretiyle ikame edebilir. Usulüne tevkifan icra kılınan tetkikat neticesinde senedin sahte olmadığına dair mahkemeden sadır olan karar kesbi katiyet ettikten sonra işbu senet hakkında mehakimi cezaiyede dahi sahtelik iddiası mesmu olmaz.

Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu madde 315- Mahkemece sahtelik sebebiyle iptal edilen senet hakkında ciheti cezaiyece ademi mesuliyet ve beraate dair verilecek karar hukuk mahkemesince senedin iptali hakkında karara haizi tesir değildir.

Borçlar Kanunu madde 53- Hakim, kusur olup olmadığına, yahut haksız fiilin faili temyiz kudretini haiz bulunup bulunmadığına karar vermek için ceza hukukunun mesuliyete dair hükümleri ile bağlı olmadığı gibi, ceza mahkemesinde verilen beraet kararı ile de mukayyet değildir. Bundan başka ceza mahkemesi kararı, kusurun takdiri ve zararın miktarını tayin hususunda dahi hukuk hakimi takyit etmez.”

CMUK.nun 255. maddesine göre, bir fiilin suç olup olmaması adi hukuka ilişkin bir sorunun çözümüne bağlı ise, ceza mahkemesi bu sorunu ceza işlerinde uygulanan serbest delil ilkesi çevresinde çözümler. Bununla beraber ceza mahkemesi, yargılamaya ara vererek hukuk davası açılması için ilgililere uygun bir süre verebilir ve hukuk mahkemesinden bu konuda bir karar çıkmasını da bekleyebilir. Ceza mahkemesi, ilgililere süre vererek hukuk mahkemesinden bir kararın çıkmasını beklediği takdirde, hukuk mahkemesi, ceza usulünde benimsenen serbest delil ilkesi hükümlerine göre değil, hukuk usulünde uygulanan istisnalar dışında senede karşı ancak senetle iddiaların ispat edilebileceği ilkesi uyarınca bir karar tesis etmek zorundadır. Bunun sonucu olarak hukuk mahkemesinin senet hakkında verdiği kararın ceza mahkemesini bağlayacağının tartışmasız olması gerekmektedir. Bu konuda aksi yönde ileri sürülen görüşlerin kabulü mümkün değildir. Çünkü ceza mahkemesi adi hukuka ilişkin uyuşmazlığın hukuk mahkemesinde çözümüne imkan tanıdıkları sonra bu mahkemeden verilen ve kesinleşen kararı aynen uygulamaması açık bir çelişki olur. İşte bu nedenledir ki, ceza mahkemesi adi hukuka ilişkin bir sorunu ceza usulü kuralları içinde karara bağlamadan bu sorunun hukuk mahkemesinde, çözümüne imkan tanımışsa, artık hukuk mahkemesinden verilen kararla bağlı olduğunun kabulü gerekmektedir. Biraz önce değinilen adi hukuka ilişkin sorunu ceza mahkemesi kendisi karara bağlamak istediği takdirde, yine aynı kuralları, yani hukuk usulünde benimsenen kuralları uygulaması icap eder. Aksi halin kabulünde çelişkili kararların tesisi olasılığı nedeniyle hak ve nısfet kurallarına aykırı bir sonuç ortaya çıkmaktadır ki, bu da yargıya olan güveni sarsar. Her ne kadar CMUK.nun 255. maddesinde bir fiilin suç olup olmaması adi hukuka ilişkin bir sorunun çözümüne bağlı olduğu takdirde, ceza mahkemesi bu sorunu dahi ceza işlerindeki usul ve deliller için geçerli kurallara göre karar verir biçiminde ise de, bu somut uyuşmazlıkta ceza mahkemesi, bir fiilin suç olup olmamasını değil, bir hukuki işlemin, yani senet düzenlenmesi halinin suç olup olmamasını karara bağlamaktadır. Başka bir deyişle, sanık tarafından yapılan hukuki işlemin ve özellikle anlaşmaya aykırı düzenlendiği ileri sürülen senede ilişkin hukuki işlemin suç olup olmadığı incelenmektedir. Bu nedenle ceza hakimi, imzalı boş kağıdın aradaki anlaşmaya aykırı doldurulduğu iddiasının sübutunu hukuk usulünde öngörülen kuralları uygulamak suretiyle çözümlemek zorundadır. Ceza ve hukuk mahkemelerinde, sübuta ilişkin bir sorunun çözümünde farklı usul kurallarının uygulanmasının kabulünde farklı sonuçların çıkacağı açıktır. CMUK.nun 255. maddesinin alındığı Alman Usulünde bu farklılık yoktur. Çünkü bu ülkede gerek ceza ve gerek hukuk usulünde serbest delil sistemi uygulanmaktadır. Öte yandan, imzalı boş kağıdın anlaşma dışı doldurulduğu iddiasının ceza mahkemesinde serbest delil usulü ve hukuk mahkemesinde ise, istisnalar dışında sınırlı delil usulüne göre çözümünün ve bundan dolayı farklı sonuçların ortaya çıkmasının kabulü adalet ve hakkaniyete aykırı düşer. Bu itibarla, imzalı boş kağıdın anlaşma dışı doldurulduğu iddiasına ilişkin adi hukuka ait sorunun çözümünde, ceza ve hukuk mahkemelerinden verilen kararların farklı sonuçlarının uygulamada doğuracağı sakıncaların önlenmesi bakımından, tanıkla ispat konusunda ceza mahkemesinin hukuk mahkemesinin bağlı olduğu usul kurallarını uygulaması gerekir.

Biraz önce açıklanan görüş, yalan yere yemin suçundan ceza mahkemelerinde tanık dinlenip dinlenmeyeceğine ilişkin içtihat uyuşmazlığını çözen 2.4.1941 gün ve 19/12 sayılı İçtihat Birleştirme Kararında da benimsenmiştir.

Diğer taraftan, Borçlar Kanununun 53. maddesi hükmünce “Hakim kusur olup olmadığına, yahut haksız fiilin faili temyiz kudretini haiz bulunup bulunmadığına karar vermek için Ceza Hukukunun mes’uliyete dair hükümleriyle bağlı olmadığı gibi, Ceza mahkemesinden verilen beraet kararıyle de mukayyet değildir.” Bu hükümlerle hukuk hakimine kuşkusuz ceza hukukunun sorumluluğa ilişkin kuralları karşısında geniş bir serbestlik tanınmaktadır. BK.nun 53. maddesinde benimsenen esaslara göre, ceza mahkemesince delil yetersizliğinden dolayı verilen bir beraet kararının hukuk hakimini bağlamayacağı; ancak ceza hakimi failin yasayı ihlal ettiğini tespit etmesi halinde hukuk hakiminin bu kararla bağlı olduğu ve artık işlenen fiilin hukuka aykırı olmadığına karar veremeyeceği yerleşmiş Yargıtay uygulamaları gereğidir.

İmzalı ,boş bir kağıdın anlaşmaya aykırı olarak doldurulduğu iddiasının cezada sabit görülerek verilen mahkumiyet kararının aksine olarak hukuk mahkemesinde böyle bir iddianın yerinde olmadığının kabulü ile alacağın gerçek bulunduğu sabit olduğu takdirde, alacaklı ceza kararı sonucu mahkum olacak ve fakat aynı alacaklı hukuk mahkemesi kararı sonucu alacağını icrada tahsil edecektir. Böylesine çelişkili durumun ortaya çıkmasına hukuk mantığının cevaz vermeyeceği doğaldır. Bu sonucu benimsemek Borçlar Kanununun az önce açıklanan 53. maddesindeki hukuki esaslarla da bağdaştırılamaz. Aksinin kabulü halinde senet borçlusu hiç bir zaman ne İcra Tetkik Mercii Hakimliğine, ne de Ticaret Mahkemesine başvurma yoluna gitmeyecek, şahit temin ederek C.Savcılığına başvurarak dava açılmasını, kamu davasına da katılarak şahsi hakkının hüküm altına alınmasını ve asıl önemli olan TCK”nun 36. maddesine dayanarak davaya konu belgenin zoralımına karar verilmesini sağlayabilecektir. Hal böyle olunca ve bu yol açılınca HUMK. ve İİK. hükümleriyle getirilen sınırlamaların uygulama olanağı da eylemli olarak kalkacaktır.

Kaldı ki, cebinde gerçeğe ve hukuka uygun olarak düzenlenmiş senet bulunan alacaklının senede konu alacağını tahsil edememe tehlikesinden de öteye TCK.nun 509. maddesinde gösterilen sonucu bakımından çok ağır bir cezanın tehdidi altında bulundurulması, hatta HUMK. ile İİK., Ticaret Kanunu hükümlerine güvenerek alacağını sağlam gördüğü için, şahit temini,yolunu hiç aklına getirmediğinden, kolayca mahkum edilebilme yolu açılacaktır. Böyle bir yolun açılması, topluma güveni sarsacak, ekonomik hayatı alt-üst edecek sonuçlar doğuracaktır.

Bu nedenlerle içtihat aykırılığının imzalı boş senedin, sanıkla mağdur arasındaki anlaşmaya aykırı olarak doldurulduğu iddiasıyla açılan kamu davasında sanığın bu eyleminin HUMK.nun cevaz verdiği istisnalar dışında tanıkla ispat edilemeyeceği doğrultusunda giderilmesi uygun bulunmuştur.

SONUÇ : İmzalı ve yazısız bir kağıda sahibinin zararına olarak hukukça hükmü haiz bir muamele yazıldığı veya yazdırıldığı iddiasıyla Türk Ceza Kanununun 509. maddesine dayanılarak şikayet üzerine açılan ceza davasında sanığa yüklenen bu eylemin Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun cevaz verdiği ayrık durumlar dışında tanıkla ispat edilemeyeceğine ilk iki toplantıda üçte iki çoğunluk sağlanamadığından 24.3.1989 günlü üçüncü toplantıda salt çoğunlukla karar verildi.

  • YARGITAY 11. CEZA DAİRESİ E. 2019/8710 K. 2021/9346 T. 27.10.2021

Yargıtayca benimsenen ilkeler ve başlıklar

  • Boş senedin sonradan, verilme amacı dışında doldurulup kullanıldığı iddiası yazılı delil ile, delil başlangıcı sayılabilecek bir belgenin varlığı halinde tanık ile de ispatlanabilir.
  • Yazılı delil veya delil başlangıcı niteliğinde belge yok ise açığa imzanın kötüye kullanılması suçu ile ilgili beraat kararı verilmelidir.
  • Yargıtay içtihadı Birleştirme kararı tüm mahkemeler için bağlayıcıdır.

DAVA : Suç tarihinin, suça konu senedin sanık tarafında icraya verildiği “07.12.2009” tarihli olduğu belirlenerek yapılan incelemede;

1-) Katılanın sanığa ait işyerinde bir süre çalıştığı, daha sonra maaşını alamadığı için işten ayrıldığı, katılanın sanığın halasına ait evde kiracı olarak oturduğu, kira sözleşmesinin sanık vasıtasıyla yapıldığı, her iki hukuki ilişkide de sanığın katılandan boş senet aldığı, daha sonra katılan bu senedi istediğinde sanığın yırtıp attığını söyleyerek geri vermediği, daha sonra aralarında geçen bazı olaylar sebebiyle sanığın boş senedi 30.06.2007 tanzim, 15.06.2008 ödeme tarihli ve 75.000 TL bedelli olacak şekilde doldurarak 07.12.2009 tarihinde icraya verilmesi şeklinde gerçekleşen eylemin 5237 Sayılı TCK’nin 209/1. maddesi kapsamındaki açığa imzanın kötüye kullanılması suçunu oluşturduğu ancak 24/03/1989 tarih, 1988/1-1989/2 Sayılı Yargıtay içtihadı birleştirme kararında ayrıntıları belirtildiği üzere boş senedin anlaşmaya aykırı doldurulduğunun yazılı delille ispatının zorunlu olduğu, tüm dosya kapsamına göre katılan tarafından sunulan bir yazılı delil bulunmadığı gibi yazılı delil başlangıcı kabul edilebilecek bir delilin de sunulmaması karşısında; sanığın üzerine atılı suçun unsurları itibarıyla oluşmadığı anlaşılmakla, beraatine hükmedilmesi gerektiği gözetilmeden suç vasfında hataya düşülerek resmi belgede sahtecilik suçundan mahkumiyetine hükmedilmesi yasaya aykırı,

2-) Kabule göre de;

a-) Suça konu senedin dosyada delil olarak saklanması yerine müsaderesine karar verilmesi,

b-) Kasten işlenmiş suçtan dolayı hapis cezasına mahkumiyetin kanuni sonucu olan ve kazanılmış hakka konu edilmeyen 5237 Sayılı TCK’nin 53. maddesinin, Anayasa Mahkemesi’nin 08.10.2015 tarihli, 2014/140 Esas ve 2015/85 Karar sayılı iptal kararı ile birlikte değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,

SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanık müdafisi ve katılan vekilinin temyiz nedenleri bu itibarla yerinde görüldüğünden, 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 Sayılı CMUK’nin 321. maddesi uyarınca hükmün BOZULMASINA, 27.10.2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.



  • YARGITAY 9. CEZA DAİRESİ E. 2021/428 K. 2021/3157 T. 16.6.2021

Yargıtayca benimsenen ilkeler ve başlıklar

  • Açığa imzanın kötüye kullanılması suçunun soruşturulması şikayete bağlıdır.
  • Şikayet süresi öğrenme tarihinden itibaren 6 aydır.  

DAVA : Mahalli mahkemece verilen hükümler temyiz edilmekle dosya incelenerek gereği düşünüldü:

KARAR : 1-)Sanık … hakkında …’a yönelik tefecilik suçundan verilen beraat hükmüne ve …’ya yönelik tefecilik suçundan verilen mahkumiyet hükmüne yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;

Sanığın üzerine atılı tefecilik suçunun 5237 Sayılı TCK’nın 241/1. maddesinde öngörülen cezasının üst sınırına göre aynı Kanun’un 66/1-e ve 67/4. maddelerinde belirtilen 12 yıllık ilaveli dava zamanaşımı süresine tabi olduğu, katılan ve sanık beyanlarından her iki mağdura yönelik eylem tarihlerinin 2005 ve 2007 yıllarında gerçekleştiği anlaşılmış olup suç tarihinin sanık lehine yorumla 01/01/2007 tarihi kabul edilmiştir. Bu tarih ile temyiz inceleme günü arasında ilaveli dava zamanaşımı süresinin gerçekleştiği anlaşıldığından hükmün 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi de gözetilmek suretiyle CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, ancak bu husus yeniden yargılamayı gerektirmediğinden aynı Yasa’nın 322/1 ve 5271 Sayılı CMK’nın 223/8. maddeleri uyarınca sanık hakkında açılan kamu davasının zamanaşımı nedeniyle DÜŞMESİNE,

2-)Sanık … ve … hakkında katılanlara yönelik açığa imzanın kötüye kullanılması suçundan verilen mahkumiyet hükümlerine yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;

Sanıklara yüklenen ve takibi şikayete bağlı olan “açığa imzanın kötüye kullanılması” suçuna konu olan …’a ait senedin tahsili amacıyla 16/11/2009 tarihinde icra takibine konulduğu, ödeme emrinin 02/12/2009 tarihinde katılana (borçluya) tebliğ edildiği, …’a ait senedin tahsili amacıyla 25/06/2009 tarihinde icra takibine konulduğu, ödeme emrinin 07/07/2009 tarihinde katılana (borçluya) tebliğ edildiği, …’e ait senedin tahsili amacıyla 23/10/2009 tarihinde icra takibine konulduğu, ödeme emrinin 25/11/2009 tarihinde katılana (borçluya) tebliğ edildiği, …’a ait senedin tahsili amacıyla 25/05/2009 tarihinde icra takibine konulduğu, ödeme emrinin 14/10/2009 tarihinde katılana (borçluya) tebliğ edildiği, …’ya ait senedin tahsili amacıyla 25/05/2009 tarihinde icra takibine konulduğu, ödeme emrinin 11/06/2009 tarihinde katılana (borçluya) tebliğ edildiği, senetlere konu şikayetlerin ise 20/09/2010 tarihinde 5237 Sayılı TCK’nın 73. maddesinde öngörülen 6 aylık şikayet süresi geçtikten sonra yapıldığı gözetilerek, kamu davalarının düşürülmesi yerine, yazılı şekilde beraat hükümleri kurulması,

SONUÇ : Yasaya aykırı, sanıklar müdafiilerinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan sair yönleri incelenmeyen hükümlerin bu sebepten dolayı 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi de gözetilmek suretiyle CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, ancak bu husus yeniden yargılamayı gerektirmediğinden aynı Yasa’nın 322/1 ve 5271 Sayılı CMK’nın 223/8. maddeleri uyarınca sanıklar hakkında açılan kamu davalarının zamanaşımı nedeniyle DÜŞMESİNE, 16/06/2021 gününde oybirliğiyle karar verildi.

menu

  • YARGITAY 15. CEZA DAİRESİ E. 2017/36988 K. 2021/7115 T. 15.6.2021

Yargıtayca benimsenen ilkeler ve başlıklar

  • Suç tarihi ile inceleme tarihi arasında 12 yıllık dava zamanaşımı süresi dolduğunda davanın düşmesine karar verilir.

DAVA : Nitelikli dolandırıcılık ve açığa imzanın kötüye kullanılması suçundan sanığın mahkumiyetine ilişkin hükümler, sanık müdafii tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü;

KARAR : Sanığın, katılan …’ın kızı, diğer katılanların da kardeşi olan ve 11.06.2003 tarihinde vefat eden…’nın açığa attığı bir imzalı kağıdı sonradan, borçlusunun…, alacaklısının kendisi olduğu, 01.09.2002 düzenleme tarihli, 01.09.2003 vade tarihli 100.000 DM bedelli olarak oluşturarak 05.09.2005 tarihinde katılanlar aleyhine icra takibine koyduğu, bu suretle sanığın üzerine atılı suçları işlediğinin iddia ve kabul olunduğu olayda;

1-) Açığa imzanın kötüye kullanılması suçundan sanığın mahkumiyetine ilişkin hükmün temyiz incelenmesinde;

Sanığın üzerine atılı açığa atılan imzanın kötüye kullanılması suçunun gerektirdiği cezanın miktar ve nevi itibariyle, TCK’nın 209/1, 66/1-e ve 67/4 maddelerine göre hesaplanan 12 yıllık dava zamanaşımı süresinin, suç tarihi olan 05/09/2005 ile inceleme tarihleri arasında dolduğu anlaşıldığından, 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 Sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca hükmün BOZULMASINA, ancak bu husus yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden aynı Kanun’un 322. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak kamu davasının gerçekleşen zamanaşımı nedeniyle 5271 Sayılı CMK’nın 223/8. maddesi uyarınca DÜŞMESİNE,

2-) Nitelikli dolandırıcılık suçundan sanığın mahkumiyetine ilişkin hükmün temyiz incelenmesinde;

Dairemizin 03/07/2014 tarih, 2012/21993-2014/13338 Sayılı ilamı ile …’nın bol miktarda samimi imza örnekleri tespit edilip senetteki imzanın…’nın eli ürünü olup olmadığı ve senedin oluşturuluş şekli hususunda Adli Tıp Kurumu’ndan rapor aldırıldıktan sonra sonucuna göre açığa atılan imzanın kötüye kullanma suçunun oluşup oluşmayacağı da tartışılarak karar verilmesi gerektiği gözetilmeden eksik incelemeyle yazılı şekilde mahkumiyet kararı verilmesi, gerekçesiyle hükümlerin bozulduğu, mahkemece bozmaya uyulmasına ve senetteki imzanın…’nın eli ürünü olup olmadığı hususunun tespiti için Adli Tıp Kurumu’ndan rapor almasına rağmen senedin oluşturuluş şekli hususunda rapor alınmadığı anlaşıldığından, Adli Tıp Kurumu’ndan senedin oluşturuluş şekli hususunda rapor alınıp dava konusu senedin daha önce başka bir amaçla imzalanmış başka bir belgenin alt ve üst kısımlarının kesilmesi ve üzerinin isteğe uygun olarak doldurulması sureti ile mevcut duruma getirilip getirilmediği hususlarının belirlenmesinden sonra sonucuna göre; sanığın hukuki durumunun tespiti gerekirken yazılı biçimde eksik inceleme ile hüküm kurulması,

SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanık müdafinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 Sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 15/06/2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

  • YARGITAY 11. CEZA DAİRESİ E. 2018/7048 K. 2021/4265 T. 25.5.2021

Yargıtayca benimsenen ilkeler ve başlıklar

  • Açığa imza sahibi tarafından kendilerine tevdi olunmayan senedi bertakrip ele geçirip dolduran kişi açığa imzanın kötüye kullanılması suçundan değil, evrakta sahtecilik suçundan cezalandırılır.
  • Senedin ciro edilerek 3. Kişiye devredilmesi durumunda da hukuka aykırı ele geçirme gerçekleşmiş olur.

DAVA : Katılanın, Apartman Yönetimi başkan yardımcısı olduğu apartmanın çevre düzenlemesinin yapılması için sanık … ile sözleşme imzaladığı ve bu sözleşmeye istinaden suça konu senetleri verdiği anlaşılmakla; senetlerin sanıklar tarafından fikir ve eylem birliği içerisinde hareket edilerek açığa imza sahibi tarafından kendilerine tevdii olunmayan imzalı kağıdı bertakrip ele geçirip sahibinin rızası dışında unsurları tamamlanacak biçimde doldurup icra takibine koymak suretiyle TCK’nin 209/2. maddesi yollamasıyla TCK’nin 204/1. maddesinden mahkumiyetlerine karar verilmesi şeklindeki tebliğname görüşüne iştirak edilmemiştir.

Suça konu dört adet senedin sanık … tarafından diğer sanık …’e ciro edilerek verildiği, sanık …’in ise kısmen boş olarak verilen senetler üzerine “Sincan”, “Nakten” ve “…” ibarelerini ekleyerek katılan aleyhine icra takibi yaptığı iddiasıyla “açığa imzanın kötüye kullanılması” suçundan açılan kamu davasında; sanık …’in, “… ibaresini … yazmış olabilir, ben aldığım malzemeler karşılığında bu senetleri …’e ciro ederek verdim, ben sadece ödeme günü, Türk Lirası, Bay …, rakamla ve yazıyla altıyüzelli lira ve düzenleme tarihi olan 27/08/2012 ibarelerini yazdım”, sanık …’in, “ben …’e malzeme vermiştim, bunun karşılığında elindeki senetleri ciro etmişti…. yazmış ise … Hanım’ın ismini yazmış olabilirim, senetlerin asli unsurlarına dokunmadım”şeklinde savunma yapmaları, katılanın, “… senetlerde sadece … ve benim imzam vardı” şeklinde beyanda bulunduğu, alınan bilirkişi raporunda; “nakten”, “Sincan” ve “…” yazılarının senet üzerine senedin ilk tanziminden sonra farklı fiziki evsaflı bir kalemle farklı bir şahıs tarafından ilave edilmiş yazılar olduğunun belirtildiği, senetlere katılan ad ve soyadının eklenmesi suretiyle, katılanın şahsi olarak borçlandırıldığı ve aleyhine icra takibi yapıldığının anlaşılması karşısında, TCK’nin 204/1. maddesindeki “resmi belgede sahtecilik” suçundan sanıkların mahkumiyeti yerine suç vasfında ve delil takdirinde hataya düşülerek açığa imzanın kötüye kullanılması suçundan beraat kararı verilmesi,

Yasaya aykırı, katılan vekilinin temyiz nedenleri bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükümlerin 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 Sayılı CMUK’nin 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 25/05/2021 tarihinde oybirliği ile karar verildi

  • YARGITAY 11. CEZA DAİRESİ E. 2019/8475 K. 2021/3966 T. 26.4.2021

Yargıtayca benimsenen ilkeler ve başlıklar

  • Belgelerde sahtecilik suçlarında aldatma niteliğinin bulunup bulunmadığının takdiri mahkemeye ait olup mahkeme, belge aslını inceleyerek ifa kabiliyetinin olup olmadığına karar vermelidir.
  • İmza sahibinin tevdi ettiği kişinin, kağıdın zilyetliğinden vazgeçerek bunu başka bir kişiye vermesi halinde, kağıdın yeni zilyedi olan sanık açısından “esasen kendisine tevdi ve teslim olunmayan kağıdı bertakrip (hukuka aykırı) ele geçirme” keyfiyeti gerçekleşmiş olur.
  • Açığa imza atandan aldığı kağıdı faile veren sanığın eylemi de “bertakrip ele geçiren failin” fiiline iştirak niteliği kazanır.
  • Bu durumda Açığa imzanın kötüye kullanılması suçundan değil belgede sahtecilik suçundan hüküm kurulması gerekir.

DAVA : Sanıklar müdafinin temyiz isteminin sanıklar lehine vekalet ücretine hükmedilmesine yönelik olup bu taleple sınırlı olarak, katılan vekilinin temyiz isteminin ise esasa ilişkin olduğu değerlendirilerek yapılan incelemede;

1-)Sanıklardan …’ün uzun bir süre yanında çalıştığı katılanın, banka kredisi için kullanılmak üzere kendisine bıraktığı imzalı boş kağıdı, diğer sanık ile iştirak halinde hareket ederek, alacaklısı sanık … borçlusu katılan olacak şekilde 200.000 TL bedelli bir borç sözleşmesi haline dönüştürdükten sonra, bu sözleşmenin sanık … tarafından … 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2011/261 Esas sayılı dosyası kapsamında alacak davasına konu edildiği iddiasıyla, sanıklar hakkında açığa imzanın kötüye kullanılması suçundan açılan kamu davalarında; sanıkların savunmalarında birbirlerini tanımadıklarını beyan etmeleri ve sanık …’ın katılanın kendisine olan 200.000 TL’lik borcuna istinaden suça konu sözleşmenin düzenlendiğini bildirmesine karşın, katılanın aşamalardan alınan beyanlarında sanık …’ı tanımadığını, kendisiyle herhangi bir ticari ilişkisinin bulunmadığını, sanıkların komşu olup önceden birbirlerini tanıdıklarını söylemesi, suça konu borç sözleşmesi aslının dosya içerisinde veya Adli emanette bulunmaması ve Mahkemece belge üzerinde herhangi bir inceleme yapılmamış olması karşısında, maddi gerçeğin kuşkuya yer bırakmayacak şekilde tepiti bakımından;

a-)Belgelerde sahtecilik suçlarında aldatma niteliğinin bulunup bulunmadığının takdiri mahkemeye ait olduğundan; suça konu borç sözleşmesi aslının dosya içerisine getirtilerek incelenmesi, aldatma niteliğinin bulunup bulunmadığı belirlendikten sonra denetime esas olmak üzere dosya içerisinde bulundurulması,

b-)Sanık …’ın suç tarihinde katılana 200.000 TL nakit olarak borç verebilecek ekonomik gücü olup olmadığının araştırılması,

c-)Suç tarihinde sanıkların ve katılanın hangi telefon hatlarını kullandıklarının tespit edilmesi ve borç sözleşmesinin düzenlendiği 01/03/2009 tarihi ile alacak davasının açıldığı 23/05/2011 tarihlerine yakın tarihlere ait HTS kayıtları temin edildikten sonra, katılan ve sanık …’ın ya da sanıkların önceden tanışıp tanışmadıklarının belirlenmesi;

Toplanan tüm delillere göre, farklı bir amaçla sanık …’e verilen boş kağıdın, iştirak halinde hareket eden sanıklar tarafından veriliş amacına aykırı olarak doldurulduğu ve alacak davalarına konu edildiğinin tespiti halinde; ayrıntıları Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 01/05/2001 tarih ve 2001/6-70 Esas ve 2001/77 Karar sayılı kararında da belirtildiği üzere, imza sahibinin tevdi ettiği kişinin kağıdın zilyetliğinden vazgeçerek bunu başka bir kişiye vermesi halinde, kağıdın yeni zilyedi olan sanık … açısından “esasen kendisine tevdi ve teslim olunmayan kağıdı bertakrip (hukuka aykırı) ele geçirme” keyfiyetinin gerçekleşmiş olacağı cihetle, açığa imza atandan aldığı kağıdı faile veren sanık …’ün eyleminin de “bertakrip ele geçiren failin” fiiline iştirak niteliği kazanacağı ve yüklenen eylemin 5237 Sayılı TCK’nin 209/2. maddesi atfıyla aynı Kanun’un 207/1. maddesindeki “özel belgede sahtecilik” suçuna vücut vereceği gözetilmeden, eksik araştırma ve inceleme neticesinde sanıklar hakkında suç vasfında da yanılgıya düşülerek açığa imzanın kötüye kullanılması suçundan beraat kararları verilmesi,

2-)Kabule göre de;

a-)“23/05/2011” olan suç tarihinin, gerekçeli karar başlığında “01/03/2009” olarak yanlış yazılması,

b-)Beraat eden ve kendilerini vekille temsil ettiren sanıklar lehine, maktu avukatlık ücretine hükmedilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,SONUÇ : Yasaya aykırı, sanıklar müdafi ve katılan vekilinin temyiz nedenleri bu itibarla yerinde görüldüğünden hükümlerin bu sebeplerden dolayı 5320 Sayılı Kanun‘un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 Sayılı CMUK’nin 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 26/04/2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir