Paraya hükmetme çağı

Kategori: Siyasi Makaleler Yorumlar: 0

Dünyanın nereye doğru aktığını göremeyen toplumlar ve devletler, önce ekonomik olarak geri kalmaya sonra toplumsal olarak çöküş yaşamaya ve en nihayetinde de yok olmaya mahkûmdurlar.

Tarih tekerrür eder, derler. Toplumların hayatlarında yüzyıllar çok uzun değildir. O nedenle son 500 yıllık dünya ekonomi hayatına ve güç dengelerinin nasıl değiştiğine bir göz atalım. 

Modern dünya ticaret sistemi Kristof Kolomb’un Yeni Dünya’ya ve Vasco da Gama’nın Hindistan’a yaptıği yolculuklarla başlamıştır. Tarihte ilk kez, gemiler açık denizleri geçmişler ve küresel bir ticaret ağı içinde neredeyse her kıtadaki limanlara uğramışlardır. Kolomb’un ve da Gama’nın yolculukları, uluslararası alışverişin büyük ticari çağını başlatmıştır. Ticaret çağında güç ve servete giden yol, gemicilik ve alışverişte yatmaktadır.

İki yüz yıllık küresel ticaretten sonra, güzergâhlar kesin olarak belirlenmiş oldu ve birçok rakip baharat ve ipekleri Asya’dan Avrupa’ya, köleleri Afrika’dan Amerika’ya ve gümüşle şekeri Amerika’dan Avrupa’ya taşımak için mücadele verdi. Ticaretin kontrolü Portekiz ve İspanya’dan İngiltere, Hollanda ve diğer Avrupalı ulusların eline geçti. 

1450 yılından yaklaşık 1760 yılına kadar 300 yıl boyunca dünyada güç; ticarete hükmedenlerin elinde idi. 

1760 sanayi devrimi ile birlikte ekonomik olarak dünya yeni bir vadiye girdi. İlgi odağı ve en büyük kazanç kaynağı ticaretten üretime geçti ve 1960’lı 1970’lı yıllara kadar 200 yıl boyunca güç, üretme araçlarını ellerinde tutanların oldu. Servet artık tüccarların elinden tekstille başlayan bir dizi mal üreten ancak kısa süre içinde çelik ve diğer metallerin üretimine ilerleyen sanayicilerin eline geçti. Endüstriyel kapitalizmin büyük eleştirmenlerinden olan Karl Marx’ın deyişiyle güç ve zenginlik, “üretim araçlarına” sahip olanların, yani fabrika sahiplerinin ellerindeydi. 

Tıpkı Portekizliler ve İspanyolların Gama ve Colomb’dan sonraki yüzyıllarda küresel ticaret üzerindeki tekellerini sürdüremedikleri gibi, sanayileşmiş ülkeler de hızla Kuzey Amerika ve Japonya’ya ve kısa süre sonra da dünyanın geri kalanına yayılan üretim üzerinde tekellerini sürdüremediler. İmalat, dünyanın her tarafına yayılan bir hak oldu. Kısa süre içinde Brezilya ve Hindistan önceki sömürge patronlarından çok daha fazlasını üretir oldu. Bilgisayarlar ve tekstil ürünleri artık Malezya ve Meksika’da, Almanya’da, Birleşik Devletler’den daha ucuza üretilebiliyordu.

Üretim araçlarının sahipleri sadece nadiren tek başına bireyler ya da ailelerdi ve artık kesinlikle belirli bir sınıfı oluşturmuyorlardı; şirketler artık binlerce kişinin ortaklıkları ile faaliyet gösteriyorlardı. 

Yeni ortaya çıkan sistemde güç, büyük miktarlarda paraya bazen sahip olan bazen de komisyonculuk büroları, bankalar, emeklilik planları, sigorta acenteleri ya da yatırım fonu yönetimi aracılığıyla sadece kontrol altına alan yeni bir finansçı sınıfının denetimi altında akıyordu. Bu finansçılar, güdümlü füzelerin, video kayıt cihazlarının ya da kahve makinelerinin üretimini kontrol etmiyor, Dünyanın etrafında baharat, ipek ya da köle ticareti yapmıyorlardı. Paranın akışını ya da daha doğrusu para biçimini kontrol ediyorlardı. Para, metal ve kâğıttan plastiğe, bilgisayar rakamlarına, elektronik sinyallere doğru biçim değiştirdikçe, bu finansçılar paranın bir ulusal para biriminden bir başkasına, hisse senetlerinden yerel yönetimlerin çıkardığı tahvillere, mevduat bonolarından satın alma seçeneklerine, gayrimenkul ipoteklerinden yatırım fonlarına ya da vadeli kambiyolardan iskarta tahvillere doğru hareketini kontrol ediyorlardı. (J. Weatherford, Para)

Para, önem bakımından gelişirken 21. yüzyıl paranın kontrolü üzerine yeni bir çarpışmanın yaşanacağı bir yüzyıl olacak gözüküyor. Birçok yeni para türünün ortaya çıktığı ve hızla çoğaldığı ve de hızla çarpan dalgalarla ortadan kaybolduğu uzun bir rekabet çağının içindeyiz. Sanal alemde trilyon dolarların kazanılıp kaybedildiği, ancak sanal alemdeki bu paranın bir anda gerçek dünyaya gelip dilediği mal ve hizmeti satın alabildiği, kişilerin ömür boyunca elde ettikleri birikimleri birkaç saniye içinde iç edip yok edebildiği bir çağın içindeyiz. İnsanların çok büyük bölümü para için çalışırken paraya hükmedenler parayı üreterek zincirleri olmayan modern kölelere sahip olmaktadır. 

Ekonomik bir tasnif yapacak olursak; Ticaret çağı 300 yıl, sanayi üretimi çağı 200 yıl sürdü. Her şeyin çok hızlı tüketildiği günümüzde, içinde olduğumuz paraya hükmetme çağının öncekilere kıyasla daha kısa süreceği kesin. 

İçinde bulunduğumuz Paraya hükmetme çağında yaklaşık 60 yıldır köşe başını tutmuş olanların kurduğu sistem tıkandı. Dünya yeni bir kırılma noktasında.

Mevcut sistemde dünyadaki paranın yüzde 95’ini özel bankalar yani ticari şirketler üretiyor. Devletler, şirketler, bireyler ihtiyaç duyduğu paraya ulaşmak için bu şirketlere boçlanıyor ve her gün milyar dolarlar faiz ödüyor. Dünyanın en büyük ekonomilerine sahip devletlerin trilyon dolar borçları var. Borç döndürülemez hale gelmiştir ve milyarlarca insan faiz yükünün altında ezilmektedir. 

Son 60 yılda dünyada GSMH 8 kat artarken, para hacmi 46 kat, faiz yükü 37 kat artmıştır.  Dünya GSMH’sının 10,5 katı miktarınca para üretilmiştir.

 Yani birileri bilgisayarın başına geçmiş habire para üretiyor. Geldiğimiz noktada dünyadaki tüm mal varlığını 10.5 kez satın alacak para üretilmiş olup bu parayı ticari şirketler üretmiştir. Yani para üretiminden elde edilen senyoraj gelirini şirketler elde etmektedir. 

Bunun anlamı şudur: Bu gün itibariyle gerçek anlamda emek ve üretim ortaya koyanlar; ürettikleri katma değerin 1/10’unu alabiliyorlar. Hiç emek ve üretim ortaya koymayıp para üretenler ise emek ve üretim ortaya koyanların oluşturduğu değerin 9/10’unu paraya hükmettikleri için haybeden alıyorlar. 

Paraya hükmetme çağında sanayiciler, tüccarlar, halklar, kısaca herkes; ya finansçılara teslim olup sömürülmeye devam edecek yada milli devletleri güçlendirmek suretiyle milli devletlerin paraya hükmetmesini sağlayarak ve adil bir bölüşüm ile dünyada cenneti yaşayacak. 

Kapitalist ekonominin yaklaşık 500 yıllık geçmişine baktığımızda gördük ki; mevcut sistemde devletlerin paraya hükmetmesi mümkün değildir. Çünkü piyasanın (aslında parayı tekelinde bulunduran güçlerin) gücü her zaman devletlerin gücünden daha fazla olmuştur. Devletler onlara teslim olmak durumunda kalmıştır. Adı üstünde kapitali ellerinde bulunduranların sistemidir kapitalizm.

İşte dünya bu çıkmazın içinde iken Prof. Dr. Haydar Baş‘ın Milli Ekonomi Modeli; hem ekonomiye getirdiği tarif ile hem de özellikle “milli para” kavramı üzerinden paraya getirdiği tarif ile ve de Milli Devlet kavramı üzerinden devlete getirdiği tarif ile bir çıkış yolu göstermiştir. Milli Paralarla Dış Ticaret Kavramı üzerinden dünyadaki dengeleri değiştirmeye başlamıştır. 

Dünyada yeni bir yarış başladı. Bir taraftan paranın asli fonksiyonlarına dönmesini öngören, emek ve üretim ortaya koyanların kazanacağı ve tüm bunların güçlü milli devletler ile devreye konulacağını öngören Milli Ekonomi Modeli, diğer taraftan ise özel şirketlerin ürettiği bol miktarda para ile gücü elinde bulunduran ama hemen her piyasa balon haline geldiği için her an patlamaya hazır olduğunu gören ve tedbir almak için Blockchain, Bitcoin gibi farklı para sistemleri oluşturup mevcut güçlerini buralara aktarmak suretiyle sömürüye devam etmek isteyenler var. 

Milli para, Milli Paralarla Dış Ticaret kavramları BRİCS ülkelerini doğurdu. Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin, Güney Afrika ülkeleri merkezli bazı ülkeler; Milli Para sistemini savunuyor ve uygulamaya çalışıyor. Ancak kapitalizmin argümanları ile Milli Ekonomi Modeli tam anlamıyla uygulanmaz. 

Devlet arasında mücadele olduğu gibi her devletin içinde milli devlet yanlıları ile küreselciler arasında ciddi iktidar mücadeleleri de var. Bu mücadeleler çok ciddi çekişmelere ve savaşlara gebe. 

Bu mücadelede Türkiye’nin çok büyük avantajı var. Çünkü dünya çıkmazda, çıkış bizde. Milli Ekonomi Modeli yepyeni bir ekonomik sistem olarak ve bir bütün olarak bizde. Kararı Türk insanının merkezinde olduğu dünya insanlığı verecek. Ya paranın ismi değişecek, şekli değişecek ama küresel güç odakları dünya insanlığının emek ve üretimini sömürmeye devam edecek. Ya da güçlü milli devletler, Milli Para sistemi ile insanlığın hem alın terinin tam karşılığını almasını sağlayacak hem de kazancın tek yolunun emek ve üretimden geçmesi nedeniyle üretim yarışı ve bolluk dönemini yaşayacak. 

Yeri gelmişken duyduğumda damarlarımı çeken, beni gıcık eden ‘üretim ekonomisi’ kavramından kısaca bahsetmek istiyorum. Koca koca ekonomistlerin, siyasetçilerin, para sistemi ile hiç ilgilenmeden sadece üretirsek ekonomimizin düzeleceğinden bahsetmeleri işte yukarıda aktardığım ekonomik değişimi okuyamamaları, 200 yıl öncesine dönerek dünyayı yakalayacağını zannetmeleri nedeniyledir. Dikkat edin Prof. Dr. Haydar Baş’ın yetiştirdiği kadro dışındaki hemen herkes üretim ekonomisinden bahseder. 

Onlara şunu söyleyerek bitirelim. 

1. Günümüz sanayi ve teknolojisi ile artık bir malı üretmek çocuk oyuncağı. 200 sene önce bir malı üretmek zordu. O nedenle ekonominin lokomotifi üretimdi. Ama artık günümüzün en büyük problemi üretilen mala müşteri, yani pazar bulmaktır. Yani lokomotif tüketimdir. O nedenle üretimi arttırmak için önce insanların tüketim kabiliyetini arttırmanız lazım. 

2. Alın terinin karşılığı olmadan üretim ekonomisi olmaz. Sömürü ekonomisi olur. Akıllı olan üretici “10 birimlik değerin 1’i bana gelecek, 9’u başkasının cebine gidecek ise ben niye üreteyim” der. O nedenle üretimi arttırmak için de önce paranın emek ve üretimin karşılığı olduğu sistemi kurmanız lazım. 

3. Sanayi çağı geçen yüzyılda kaldı. Yaklaşık 60 yıldır dünyada güç sahibi olanlar paraya hükmedenlerdir. Günümüzde ekonomik güç olmak için paraya hükmetmek gerekir. 

Kısaca bize MEM gerek.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir